İklim değişikliği kavramının, The Guardian gibi önemli gazetelerde, yavaş yavaş "iklim krizi" olarak kullanılmaya başlaması toplumsal farkındalık açısından son derece önemli bir gelişme çünkü "iklim değişikliği" ifadesini kullanınca normal bir olay gibi algılanabiliyor. Bu algı da bizim önlem alma kapasitemizi azaltıyor.
Bu konuda kamu otoriteleri, kurumsal firmalar ve bireysel olarak yapılabilecek çeşitli önlemler var. Bu farkındalık ile yapabileceğimiz şeyler ölçek bakımından daha az etkili olur diye düşünülse de aslında tabandan gelen değişimlerin tavanı değiştirmesi daha kalıcıdır. O nedenle daha az tüketmek, ihtiyacın kadarla yaşamak, minimalist yaşayan toplumlar için daha kolay adapte olabilecekleri eylemler olurken gelirinden çok harcayan ihtiyacından çok tüketerek dikkatsizce yaşamayı benimsemiş toplumlarda biraz daha zor olabilir.
Bugün size bir yatırımcı olarak iklim krizine karşı nasıl önlemler alabileceğimizden bahsetmek istiyorum.
Nasıl ki yediğiniz ve içtiğiniz şeylere göre vücudunuz şekilleniyorsa yatırım yaptığınız şeyler de ekonomiyi şekillendiriyor. Aslında her karar ile değişim de beraberinde geliyor. Ekonomiyi bir okyanus olarak canlandırırsanız ve o okyanustaki küçük bir balığın ona olan etkisini hayal edebilirseniz başlamadan daha pes edebilirsiniz. Ancak alışılageleni kırmak ve farklı bir şeyler denemeden neyden vazgeçtiğinizi bilemeyebilirsiniz.
Damlaya damlaya göl olur atasözünü hep hatırlamalıyız.
Öyleyse sürüye kapılmak yerine sürüyü oluşturmak daha yerinde bir amaç olabilir. Öncelikle popüler ve kültürel yatırım enstrümanlarına göre yatırım yapmak yerine
-belki de outliers denebilecek türde- kendiniz ve nasıl bir dünya istediğinize göre yatırmak yapmayı tercih edebilirsiniz.
İyi bir insan olarak çevresel ve sosyal değerlere duyarlı bir yatırım strateji ile başlamak bu yazının ana fikri aslında...