26 Haziran 2019

Çevre ve İklim Değişikliğinde AB'ye Uyumlu Muyuz?

Eski adıyla AB İlerleme Raporu, yeni adıyla Türkiye Raporu üyeliğe aday olan ülkenin AB'ye uyumunun analizinden oluşmaktadır. Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan 2019 Türkiye Raporu'nda 27. fasıldaki gelişmelerden bahsedilmiş ve Türkiye'nin Avrupa Birliği ile uyumunun ne seviyede olduğunun analizi yapılmıştır. İlgilenenler için rapordan o kısım tam alıntılanarak aşağıda paylaşılmıştır.

*

AB, iklim ile ilgili güçlü eylemleri, sürdürülebilir kalkınmayı ve çevrenin korunmasını teşvik etmektedir. AB hukuku, iklim değişikliği, su ve hava kalitesi, atık yönetimi, doğa koruma, endüstriyel kirlilik, kimyasallar, gürültü ve sivil koruma konularına ilişkin hükümler içermektedir.


Türkiye bu alanda belirli düzeyde hazırlıklıdır. Atık yönetiminde ve atık su arıtımında kapasitenin artırılması ve mevzuat uyumu ile ilgili olarak bazı ilerlemeler kaydedilmiştir, ancak uygulama hâlâ zayıftır. Daha kapsamlı ve iyi koordine edilmiş çevre ve iklim politikalarının oluşturulmasına ve uygulanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Stratejik planlamaya, büyük yatırımlara ve daha güçlü bir idari kapasiteye de ihtiyaç duyulmaktadır. Gelecek yıl, Türkiye’nin özellikle:
  • su ve endüstriyel kirlilikle ilgili direktiflere ilişkin uyumu tamamlaması ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Direktifi’nin doğru olarak uygulanmasını sağlaması;
  • halkın katılımı ve çevresel bilgiye erişim hakkı ile ilgili müktesebata uyum sağlaması;
  • iklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşması’nı onaylaması ve Anlaşma’ya yönelik katkısını uygulamaya başlaması ve iklim değişikliğine ilişkin AB müktesebatına uyumunu tamamlaması gerekmektedir.

Çevre


  • Türkiye yatay mevzuat alanında belirli düzeyde hazırlıklıdır.
  • Mekânsal Veri Altyapısının Kurulması Direktifi’nin uygulanması hâlâ başlangıç aşamasındadır.
  • Çevresel Etki Değerlendirmesi Direktifi’nin nasıl uygulandığıyla ilgili endişeler bulunmaktadır.
  • Çevresel konulara ilişkin mahkeme kararlarında hukukun üstünlüğünün uygulanması ve halkın katılımı ile halkın çevresel bilgiye erişim hakkına dair hâlâ şikâyetler bulunmaktadır.
  • Türkiye, Aarhus Sözleşmesi’ne hâlâ taraf değildir.
  • Stratejik önemi haiz yatırım projeleri için lisans verme konusundaki kısıtlamalar ile diğer kısıtlamaları kaldıran 2016 tarihli kanun önemli bir endişe kaynağıdır. 
  • Sınır aşan istişarelere dair usuller henüz AB müktesebatına uyumlu hâle getirilmemiştir.
  • Stratejik Çevresel Değerlendirme Direktifi hâlihazırda bazı sektörlerde uyumludur.
  • Çevresel sorumluluk konusundaki uyum hâlâ sınırlıdır.
  • Hava kalitesine ilişkin olarak, VOC Solvent Emisyonları Direktifi ile uyuma yönelik ulusal mevzuat 2018’de kabul edilmiştir. Ulusal mevzuatın, dış ortam hava kalitesi ve ulusal emisyon tavanları konularındaki mevcut AB direktifleri ile uyumlu bir şekilde kabul edilmesi gerekmektedir. Yıllık bazda bazı şehirlerde ciddi hava kirliliği olduğu bildirilmektedir. 64 il için yerel temiz hava eylem planları hazırlanmaktadır. Hava kalitesinin izlenmesine ilişkin ulusal strateji yürürlüktedir ve planlanan sekiz bölgesel izleme ağından yedisi işler durumdadır. Hava kalitesinin izlenmesine ilişkin veriler çevrim içi olarak yayımlanmaktadır.
  • Atık yönetimine ilişkin yasal çerçeve büyük oranda uyumlaştırılmıştır. Türkiye, atık yönetiminde sıfır atık yaklaşımını, doğal kaynakların verimli kullanımını, düzenli depolamayı azaltmayı ve geri dönüşümü ve yeniden kullanımı artırmayı teşvik eden bir strateji benimsemiştir. Hafif plastik poşetlerin ücretsiz dağıtımını yasaklayan mevzuat Ocak 2019’da yürürlüğe girmiş ve kayda değer bir kamuoyu ilgisi ile karşılanmıştır. Atık arıtma tesislerinin AB müktesebatı standartlarına getirilmesine yönelik çalışmalar devam etmiştir. Atıkların ayrıştırılması, geri dönüştürülmesi ve tıbbi atıkların arıtılmasına yönelik uyum ve kapasite artmıştır. Yerel ve bölgesel düzeyde atık yönetimi planlarının uygulanması için önemli çaba sarf edilmesi gerekmektedir. Atıkların geri dönüştürülmesini teşvik edici ve oluşumunu önleyici ekonomik araçlar gelişme göstermektedir, ancak sınırlı kalmıştır.
  • Su kalitesi alanında uyum ileri düzeydedir. Su kütlelerinin %30’undan fazlası hassas alanlar olarak belirlenmiştir. 25 nehir havzasından dördüne ilişkin yönetim planlarının hazırlanması tamamlanmıştır. Su konularıyla ilgili sınır ötesi istişareler hâlâ erken bir aşamadadır. Devam eden yatırımların neticesi olarak, atık su arıtma kapasitesi artmıştır. Deniz Stratejisi ve Yüzme Suyu Direktifleri ile hâlâ uyum sağlanmamıştır.
  • Doğa koruma ile ilgili çerçeve mevzuat, ulusal biyo-çeşitlilik stratejisi ve eylem planı henüz kabul edilmemiştir. Sulak alanlarda, ormanlarda ve doğal sit alanlarında planlama ve imara izin veren düzenlemeler hâlâ AB müktesebatına uyumlu değildir. Habitat ve Kuş Direktifleri kapsamında Türkiye’de tespit edilen habitat ve türlerin listeleri hazırlanmıştır. Gelecekteki Natura 2000 alanlarının yönetilmesine yönelik kurumsal çerçevenin geliştirilmesi ve uygun kaynağın sağlanması gerekmektedir. Bilhassa hidroelektrik ve madencilik gibi alanlarda gerçekleşecek yatırımların, özellikle potansiyel Natura 2000 alanları için doğa koruma yükümlülükleri ile uyumlu olması gerekmektedir.
  • Endüstriyel kirlilik ve risk yönetimi konusunda, birçok AB direktifi ve tüzüğü ile uyum düzeyi başlangıç aşamasındadır. Seveso II Direktifi’ne uyum iyi düzeydedir ve eko etiket yönetmeliği 2018’de kabul edilmiştir. Seveso III Direktifi, Endüstriyel Emisyonlar Direktifi, Eko-Yönetim ve Denetim Programı ve Boya Direktifi ile hâlâ uyum sağlanmamıştır.
  • Kimyasallar ile ilgili olarak, Kalıcı Organik Kirleticiler Hakkında Yönetmelik 2018’de kabul edilmiştir. Tehlikeli kimyasalların ithalat ve ihracatına ilişkin mevzuat henüz kabul edilmemiştir. Deneysel ve Diğer Bilimsel Amaçlar için Kullanılan Hayvanların Refah ve Korunmasına Dair Yönetmelik’i uygulamaya yönelik düzenleyici bir çerçevenin kabul edilmesinde ilerleme kaydedilmiştir.
  • Gürültü konusundaki mevzuat uyumu çok ileri düzeydedir. Gürültü haritaları ve yerel gürültü eylem planlarının hazırlanması ileri bir aşamadadır.
  • Türkiye, 2016’da Birlik Sivil Koruma Mekanizması’na katıldığından bu yana Ortak Acil Durum İletişim ve Bilgi Sistemi’ni hâlâ oluşturmamıştır. Türkiye, Birlik Sivil Koruma Mekanizması tarafından talep edilmesine rağmen ulusal değerlendirmesinin bir özetini henüz sunmamıştır.


İklim değişikliği


Rapor döneminde, bu alanda ilerleme kaydedilmemiştir.
  • Avrupa Birliği’nin “2030 İklim ve Enerji Politikaları Çerçevesi” ile uyumlu bir ulusal strateji henüz oluşturulmamıştır ve iklim eylemi konusunun diğer sektör politikalarına entegrasyonu hâlâ zayıftır. Mevcut ulusal iklim değişikliği stratejisi ve ulusal iklim değişikliği eylem planı, iklim değişikliği ile mücadeleyi yalnızca kısmi olarak ve kısa vadeli şekilde ele almaktadır. Türkiye iklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşması’nı henüz onaylamamıştır. Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamındaki yükümlüklerine ilişkin olarak sera gazları hakkında üçüncü iki yıllık raporunu Ocak 2018’de sunmuştur. Ulusal envanter son olarak Nisan 2018’de sunulmuştur.
  • Türkiye, Emisyon Ticareti Direktifi ile henüz uyum sağlamamıştır. AB’nin ekonomi genelinde sera gazı emisyonu izleme mekanizması ile uyuma yönelik mevzuatın kabul edilmesi gerekmektedir. Yakıt Kalitesi Direktifi ile uyumlaştırılmış mevzuatı tam olarak uygulamak ve yeni binek otomobilleri için emisyon standartlarına uyum sağlamak için daha fazla çaba gösterilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin ayrıca Karbon Yakalama ve Depolama Direktifi ile uyuma yönelik bir uyumlaştırma planı oluşturması gerekmektedir.
*

Raporun tamamına ulaşmak için: 2019 Türkiye Raporu.