14 Şubat 2019

Ütopya

Tespit ettiğim belirgin bir farkındalık eksikliğinin ürünü olabilecek bir konudan bahsedeceğim bu yazımda sizlere...

Hepimizin yaşamımızı sürdürmek için bazı temel mal ve hizmetlere ihtiyacımız var. Bunlar kalem bazında küçük değişiklikler gösterebilir. Bunları genel olarak şöyle sıralayabiliriz: gıda, barınma, ulaşım, haberleşme, sağlık, eğlence vb. Burada yazmış olduğum kalemleri alt kalemler ile çeşitlendirebilir ve daha iyi açıklayabiliriz. Örnek vermem gerekirse;

  • Gıda: Su, ekmek, meyve, sebze, et ve süt ürünleri.
  • Barınma: Aidat, konut, enerji (ısınma, yıkanma, pişirme).
  • Ulaşım: Yol, toplu taşıma, kaldırım, bisiklet yolları.
  • Haberleşme: Tarife ücreti, telsiz kullanım ücreti, internet.
  • Sağlık: Tedavi masrafları, koruyucu sağlık gideri.
  • Eğlence: Kültür-sanat (müze, tiyatro, sergi, sinema vb.), restoran, pub.
Bir düşünün şimdi, bunlardan kaç tanesi için aynı miktarda yapsanız da yaşlandıkça daha az para harcayacağınızı düşünüyorsunuz... Mantıken emekli olmak için belli bir prim ödüyorsunuz ve gerekli gün sayısına erişinceye kadar sistem sizin artık primlerinize ihtiyaç duymadan sisteme yeni katılanların primleriyle size aylık maaş ödeyebilecek hale gelecek diye planlanıyor, değil mi?

Peki öyleyse, Türkiye'deki SGK sistemi bunu başaramasa da, biz neden hayatın sürdürülebilir olan kısmını emekli maaşı ile sınırlıyoruz ki...


Mesela elektrik faturasını ele alalım. Belli bir miktar düzenli olarak tüketiyoruz. Bu elektriğin üretilmesi, dağıtılması ve bakım/onarımı için yatırım gerekiyor. Normalde bütün bu yatırım maliyetlerine katlanmıyorsan sadece "kullanım bedeli" kadar ödeyerek sistemden faydalanabilmelisin. Yok eğer bu bedelin amorti süresinin azalmasına katkıda bulunup kurulu sisteme ortak olmak istiyorsan tüm bedelin yansıtıldığı kadar ödeyerek sistemin hissedarı olabilmeliyiz. 

Öncelikle Türkiye'de bu iki sistemin de mevcut olmadığının altını çizmek isterim.

Bu iki farklı sistem neden önemli? 

Sadece kullanım bedelini ödemeyi seçen vatandaş, yaşamı boyunca bu bedeli ödemeyi sürdürecekken tüm bedele katlanarak ortağı olan vatandaş ise amorti süresinden sonra kullanım bedelinden karşı payı düşülerek bir süre sonra bırakın ödeme yapmayı ödeme almaya başlayabilecektir. 

Yani bir nevi "enerji bağımsızlığınızı" kazanmış olacaksınız. Sadece kendinizin de değil nesillere kalacak bir miras. Aslında bahsettiğim kolektif bir yapıdan ibaret. İskandinav ülkelerinde bunun örneği var. Şehirde genele yayılmış bir düzeyde olmasa da çiftçi kooperatifleri düzeyinde var. 

Kamunun temel anlamda var olma nedeni de aslında bu. Sermaye birikimi sağlamamız için topladığı vergileri değerlendirmesidir. Yaşam ortamını iyileştirmeli ve ucuzlatmalıdır.

Mesela İstanbul'daki birinci ve ikinci köprü kamu tarafından yapılmış, maliyeti amorti edilene kadar ücretli olarak kullandırılmış sonrasında ise ücretsiz hale getirilmişti. Bir süre sonra uygun anında tekrar ücretli hale getirilerek halkın sermaye birikimine göz dikilmesi de gerçekleşmiştir. Hala da paralı olmayı sürdürmektedir.

O yüzden gelişmek için değişmemiz (bakış açımızı her alanda esneterek) gerekiyor. Aidat meselesi de çok benzerdir. Kendi mali bağımsızlığını sağlamış apartmanlar illa ki vardır ama genelinde hala aydan aya sonsuza kadar sürecek ödemelerle dönen sürdürülebilir olmayan sistemler işletilmektedir. 

Kısacası ödediğimiz her kuruş vergi veya ödeme/harcama aslında bizi nasıl bir gelecek beklediğini gösteriyor. Eğer bir değişiklik talebinde bulunmazsak...