Çok uzun zaman sonra bu saatte kendisini ayakta bulmuştu. Zaman daha fazla geçmesin artık diye düşünüyor ve Radyo Eksen eşliğinde yürüyordu...
Elinin altında "Galata Postası" adında bir başka zamana ait şahane kapaklı bir defter, arkasını çevirdiğinde güzel anılara, içini açtığında emeğini, kapattığında ise tekrar açma isteği uyanıyordu. Ne yazık ki yazısız tek bir sayfası bile kalmamıştı, doluydu onca değişik harflerle ağzına kadar... Rastgele bir sayfasını açtı: "Ele Alınan ihraçlar" başlığı altında beş madde belirdi gözünün önünde: hizmet ahlakı, mağaza zincirleri, büyük markaların malları, şirket reklamları ve süpermarketçilik.
Altında da ince harflerle yazılmış bir not: "Günümüzde AB de ABD kadar bir tüketim toplumudur."
Ne anlam ifade etmeliydi bilemiyordu inanın, sadece okuyordu anlamlandırmak istemeden. Bir şeyler anlatmak istediği belliydi ama bunu çözebilmeliydi. O kadar yıl boşuna okumadığımı kanıtlamalıyım dedi önce kendisine, sonra da -içinden- herkese. Gerçekten kendisi dışında herhangi birine kanıtlaması şart mı emin değildi gerçi.
Biraz akıl yürütmeyi tercih etti kısa bir duraksamanın ardından...
Öyleyse şöyle bir şey mi diyor acaba diye sesli düşündü: "hizmet ahlakı derken mesela esnaf-müşteri ilişkisinin yerine satıcı-tüketici ilişkisini koymak mıdır, mağaza zincirleri dediğine göre ikinci maddede bence böyle bir şeyi kastediyor olabilir; artık o eski kendi ürettiğini satan esnaf ile o ürünün hikayesini satın alan müşteri yerine nerede ve nasıl üretildiğini bilmediğini satan maaşla çalışan o mağazanın bile patronu olmayan satıcı ile marka ilişkisinin ötesine gitmeyi başaramayan tüketici ilişkisi hani..."
Hızını almıştı, artık duramazdı...
"...pekiyi ya mağaza zincirlerine ne demeli diyelim ilkini doğru bildik, belki de bilmedik bilmemiş de olabiliriz eğer yeterli altyapıya sahip değilsek belki de değiliz? Acaba farkında mıyız olup olmadığımızın ya da olabilir miyiz ki... Siz bunu düşünürken ben devam etmem gerektiğimin farkında olarak düşünüyorum öyleyse varım demenizi ve neye alıntı yaptığınızı bilmemi bekleyebilirsiniz. Bekleyin çünkü "je pense donc je suis" demiş Descartes'de doğan René. Mağaza zincirleri birbirine eklemlenen halkaları anımsatmıyor mu sizce de, böyle birbirinin aynı olup da mümkün oldukça çoğalabilen cinsten bir şey gibi... İyi de neden zincir? Negatif bir anlamı yok mu? Aa, anladım piyasadaki tüketicilerin seçeneklerinin arasında mutlaka olarak onları kendine alıştırıp farkettirmeden zincire vurmak olmasın sakın... gelelim üçüncü maddeye "büyük markaların malları", bunda bir şey yok belli duruyor: esnaf-müşteri yerine satıcı-tüketiciyi koyduk sonra ulaşılabilir ve görünür olduk. Üçüncü adım olarak müdavim yaratacak cinsten bir cazibemiz olmalıydı, değil mi? Onu da büyük markaların gözlere perde çektiren kendini daha üstün ve farklı hissettirecek yanıyla yapabilirdik ve yaptık da..."
Geriye iki madde kaldığını farkedip soluklandı. Durmaksızın kendini konuşurken ve yorgun gözlerin kendisini isteksizce süzdüğünü gördü. Blok ders yapmanın tuzağına düştüğünü farketti: hoyratça yormuştu genç beyinleri.
Kalan iki maddeyi ödev soruları olarak verip gelecek cevapları okumaya zaman yaratmayı planlarmış gibi yapmalıydı, havalı gözükmesi gerekiyordu. Önemli bir ayrıntıydı dikkat etmesi gereken: "hiç zamanı yokmuş ama her şeyi yetiştiriyor buna rağmen" algısı yaratmak ve bu algıyı sürdürmek.
O yüzden tahtaya iki şey yazdı: "şirket reklamları" ve "süpermarketçilik"... Cevaplarınızı haftaya bekliyorum dedi ve amfiden çıkıp desibeli artan gürültüyü geride bıraktı her adımıyla...