İngilizler, İstanbul'u I. Dünya Savaşı sonunda, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'na dayanarak 13 Kasım 1918'de -bugünlerde çalıştırılmayan ve atıl durumda bırakılmış, kimi zaman yangınlara göğüs germiş, otele dönüşmemek tarihsel misyonunu korumak için bu hassasiyetleri taşıyan vatandaşlar tarafından savunulmuş- Haydarpaşa Tren Garı'nın yakınına demirleyip fiili işgali başlatmıştı.
İşgal resmi rakamlara göre 4 yıl 10 ay 23 gün sürmüştür. Böylece 1453 İstanbul'un Fethi'nden sonra ilk defa yabancıların idaresine geçmişti. Ta ki 4 Ekim 1923'te Lozan Antlaşması sonrası Dolmabahçe Sarayı önünden son İngiliz birliği çıkıp 6 Ekim 1923'te Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk birlikleri şehre girene kadar...
Bu yaşanmışlığın oportünist iktidarlar tarafından politik getirisi olmadığı için mi desem yoksa unutmak istemek için midir bilemem her sene 29 Mayıs'ta 1453'teki İstanbul'un fethi "abartılmış" bir şekilde kutlanırken 6 Ekim'de genelde askeri geçit ile süslenmiş ulusal hafızayı pekiştirmek için sembolik mekanlarda törensel bir kutlama yapmak yerine yıllardır İstanbul Valisi'nden gelen kuru (yazılı) bir açıklama ile kutlanır.
Mesela İstanbul Valisi'nin bugünkü kutlama mesajında kullandığı "6 Ekim 1923 tarihinde ise Türk milleti; fetihten beri sahibi olduğu topraklara bir kez daha vatan mührünü vurmuş" ve "İstanbul'umuzun düşman işgalinden kurtuluşunun 94. yıl dönümünü kutluyor" ifadeleri dediğimi teyit eder cinsten. Çünkü o kurtuluşu yücelten ve gösterişli sözcükler (vatan mührü) sadece lafta kalıyor ve 'ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz' kulaklarda çınlıyor.
Sonuç olarak bu maddi ve manevi son derece önemi olan şehrin kurtuluşu ile fethi arasındaki kıyasın ve onun üzerinden yürütülen kutuplaştırmanın birlikte yaşamayı güçleştirdiği artık bilinen bir olgu; o yüzden çocuk ayırmaya dönen bu kutlama işlerinin bir dengesi umarım birgün bulunur.
Doğal güzelliğindeki yıpranmaya rağmen hala eşsiz yanları olan İstanbul'u kurtaran ve bizlere armağan eden Atatürk'ü ve emeği geçen herkesi minnetle anıyorum...