08 Ağustos 2018

Sabit Getirinin Kryptonite'ı: Enflasyon!

Epeydir faiz oranlarının ekonomiye olan etkisi ile ilgili tartışmaları ve fikirleri okumaktan siz de benim gibi sıkılmış olabilirsiniz. Öte yandan ne zamandır bu konudaki fikrimi de yazmak istiyordum. Bu sayede umarım bir nebze bakış açımı aktarabilme fırsatı yakalamış olurum.

İlk olarak, bir sürü faiz oranı var: kredi faizi, mevduat faizi, bono/tahvil faizi, vb.

O yüzden genel olarak "faizler düşmeli" dendiğinde TCMB'nin bankaları fonlama faizi olarak da ifade edebileceğimiz "bir haftalık repo" faizi (%17.75) önemli çünkü Türkiye'de bankalar ağırlıklı olarak merkez bankasından %17.75 ile aldığı borcu götürüp piyasada daha yüksek faiz oranından başkalarına borç vererek para kazanıyor. Bu noktada da faizlerin düşebilmesi için önce piyasadaki büyük oyun kuruculardan hazinenin para ihtiyacının azalmasıyla DİBS (devlet iç borçlanma senedi/devlet tahvili) faizi düşüşe geçebileceği ortam oluşturulmalı. Çünkü zaten hali hazırda bankalar %17.75 faizle TCMB'den aldığı borcu götürüp 2 yıllık devlet tahviline %22.42'den yatırıp aradaki marj kadar para kazanabilirken kredi faizlerini bu marjın altına çekmeyecektir. Hazine bu ihtiyacını nasıl azaltır? Sıkı maliye politikası araçlarından "kamu harcamalarını azaltma" seçeneği ile (diğer seçenek "vergileri artırma" enflasyonu artıracağı için yanlış olur).



**

Döngüyü anladıysanız ve eğer borç almayacaksanız kredi faizlerini bir tarafa ayırabiliriz. Geriye mevduat ve bono/tahvil faizleri ve borç vermek kalıyor. İkisinin arasında mevduat faizi, Türkiye'de en popüler olanıdır desek herhalde yanlış olmaz. Belirlenmiş çeşitli vadeler için bankanıza borç vererek -paranıza kabul ettiğiniz teklif süresince dokunmamanız karşılığında- size getiri sağlayan bir seçenektir. Kısa vadeli sabit getiri isteyenlerin favori yatırım aracıdır. Bono (0-1 yıl) ve tahvil (1+ yıl) faizleri ise bileşik faiz getirisi sunması açısından çekici olduğu gibi vade sürelerinin uzunluğu bakımından ise gelecekteki belirsizliklere karşı (özellikle faizlerin yükselmesi durumunda) son derece savunmasızdır. Özünde bonolar ve tahviller birer borç senetleridir. Yani devletlere, bankalara ya da özel şirketlere borç vermiş olursunuz bu senetleri alarak. Ayrıca faizlerin düşeceğini, enflasyonun artmayacağını ve alternatif yatırım araçlarının getirilerinin daha az olacağı beklentisi ile bu trene binersiniz.

Az önce bahsettiğim gibi sabit getirinin Kryptonite'ı enflasyondur.

Enflasyon yükseldikçe ekonomiyi soğutmak için faizler (borçlanmanın maliyeti) yükselir. Faizler yükseldikçe de daha yüksek getirili fırsatları kaçırırsınız.

Türkiye özelinde uzun vadeli sabit getirilere bakarsak... En son verilere göre;

  • 2 yıllık tahvil %22.42,
  • 5 yıllık tahvil %21.86,
  • 10 yıllık tahvil %19.14,
Yani bu oranlardan yatırdığınız miktar nominal olarak; 2 yılda 1.56 katına, 5 yılda 2.98 katına ve 10 yılda ise 6.77 katına çıkacak demektir. Reel olaraksa tam bir muamma.

Doğal olarak böyle bir yatırım aracına yatırım yapmanız için alternatiflerinin yıllık bileşik getirisinin bu rakamların altında kalacağı beklentisine sahip olmanız gerekir.

Türkiye'deki hanehalkının favori yatırım araçlarının; döviz, altın ve vadeli TL olduğunu dikkate aldığımızda aslında döviz cinsinden tahvil (yabancı borçlanma aracı) almak belki de tatmini artırabilir. Ama bu hamlenin riski de enflasyonun düşmesi ve döviz kurlarına karşı TL'nin değerlenmesi ihtimalidir. Yani kaba tabirle Türkiye ekonomisinin kötüleşmesi üzerine bahis yapmış olduğunuzu veya kibarca kötüleşeceğine dair bir beklentinizin olduğunu söyleyebiliriz.

Ayrıca BDDK verilerine göre 3 Ağustos 2018 itibariyle bankalardaki toplam mevduatın %49.9'u döviz cinsinden tutuluyor. Bu da bize gerçek kişiler ve kurumlar dahil olmak üzere döviz olarak tutulan 200 milyar dolar değerinde döviz olduğunu gösteriyor. Sadece 1 yıl önce bu oran %44.8, 2 yıl önce %41.6 ve 13 yıl önce ise %39.8 idi.

**

Özetle uzun vadeli yapacağınız yatırımlar sizi "6 ayda fakir de yapmaz zengin de" ama uzun vadede ne yapacağı ise neyi neden aldığınızı iyi bilmekten geçiyor. En sonunda "sabit getiri" diye bir şeyin gerçekte olmadığını sadece riskinizi en aza indirgediğinizi zaten göreceksiniz.