- Imagine Dragons - "It Comes Back To You", "Demons", "Radioactive"
- Mickael Miro - "Le Temps des Sourires"
- Paolo Nutini - "Candy"
- Redd - "Nefes Bile Almadan"
- Sezen Aksu - "Farkındayım"
- Sunrise Avenue - "Fairytale Gone Bad"
- Les Misérables (Soundtrack) - "Do You Hear The People Sing?"
- Christina Perri - "Jar of Hearts"
- Coldplay - "Ink"
- Damien Rice - "I Don't Want To Change You"
- The Fray - "Heartless"
- Indila - "Ego"
- Madonna - "Frozen"
Yine öyle akşamların birinde listede sevdiğim bir arkadaşımın favori şarkılarından Christina Perri'den 'Jar of Hearts' ile karşılaşıp, sonrasında hangi plak şirketi ile çalıştığını merak edip araştırınca karşıma Atlantic Records çıktı. İlk başta çok tanıdık geldi. Google'da aratınca "1947'de Ahmet Ertegün tarafından kurulan..." şeklindeki cümleyi görünce jeton düştü. 2006 yılındaki acı kaybının medyada haber olduğunu ve o yıllarda ABD'de plak şirketi kuracak kadar cesur bir insanının artık aramızda olmasa da katkısı sayesinde Türkiye'de ve kim bilir Dünya'nın daha başka nerelerinde ruhuna hitap eden müzikleri üretmişti. Anılar da anılara bağlıdır ya çağrışım yaptı istemeden...
Tunalı'daki Pizza Hut'ta arkadaşlarla bir doğum günü kutlamasındaydım yanlış hatırlamıyorsam. Orada veya sonrasında başka bir gün paylaştığım hayallerimden biriydi: "Bir plak şirketi kurmak." O zamanlar One Tree Hill izlememin fazlasıyla etkisi olduğunu kabul etmeliyim. Ne de olsa ilham verici bir diziydi. Son sezonunu izlemeyi olabildiğince ertelediğimi, belki de yıllar, söyleyebilirim. Güzel şeylerin bitmesini istemiyor çünkü insan. Bitebileceğini de bazen sanmıyor. Ama başlayan her şeyin bir sonu oluyor. Önemli olan süresini olabildiğince uzatabilmek ve keyif almak...
**
2008'den beri blogda yazılar yazıyorum. Eski yazılarımın da çoğunu bir hışımla blogumu kapatırken silmiştim. Pişman olduğum şeylerden biridir. Oradaki yazılarda bazen bu yazıdaki tarzda yazdığım olurdu. Severdim de böyle yazmayı, hani 'extravaganza' gibi...
'Düşünce mobilitesi' diye bir kavram üretmiştim mesela. Literatürde var mı, bilmiyorum. Kullanırken anlatmak istediğim "olgunlaşmış ve yerleşmiş fikirlerin değişimi" idi. Yani anlayacağınız düşünce mobilitesi (işgücü mobilitesi olarak çok kullanılır, bir işten başka bir işe geçmeyi açıklarken) bana kalırsa esneklik derecesi bakımından yaş ilerledikçe katılaşan bir çizgi izliyor. O nedenle de gün geçtikçe kemikleşiyor. Sonunda hakikatin, doğrunun, iyinin önemi gün be gün azalıyor. Rasyonel akıl var olamıyor. Önce duygularımız sonra her şey geliyor...
O yüzden ekonomik krize doğru sürüklenirken geçmiş denklemleri kullanarak arzulanan sonuçlara varmayı bırakmalıyız. Bırakamıyorsak da sonunda büyük ihtimalle hayalkırıklığı ile karşılaşacağımızı bilmeliyiz. Farklı koşulların farklı sonuçlar doğurduğu gibi hiçbir şey de sonsuza kadar sürmez ama SKT (son kullanım tarihi) gelse bile bir şekilde erteleyerek zaman kazanabilir. Mesela Thanos, herkesten çok kazanmak istediği için kazanıyor. 3 Mayıs'ta vizyona girecek devam filmiyle aslında nominal olarak kazanmış gözükse de reelde kazanmadığını göreceğiz gibime geliyor. Zaman her şeyin ilacıdır...
May'in parti içinde yapılan liderlik (genel başkanlık) güven oylamasında %71.7 ile güven oylamasını kazanmış. Her engeli aşan, bıkmaz usanmaz, görev odaklı (Brexit) bir imaj çizmeye devam edecek anlamına geliyor. Ancak yine de Avam Kamarası'nda Brexit anlaşmasına onay alamayacak diye düşünüyorum. Hoş, alamazsa da anlaşmasız Brexit sürecini başlatma yetkisine sahip, tahakküm halen var. Aklıma gelmişken "600 milletvekili besleyecek kadar zengin bir ülke değiliz" söylemi son zamanlarda bizde muhalefette çok afili bir şeymiş gibi kullanılır oldu. Burada en üzücü olanı 'kedinin yumakla oynamasına' alış(a)mamışların çaresizliği sanırım. Ne de olsa 87 seçim bölgesinden 600 milletvekili seçiyoruz.
Türkiye'de 2017 yılı verilerine göre yüksek lisans diplomalı sayısı 890.437 iken doktoralı sayısı 203.811 olarak TÜİK tarafından açıklandı. Bu aralıkta olmak güzel bir duygu...
Ek olarak Fenerbahçe'de ikinci Ersun Yanal dönemi başladı. Beraberinde de bol gollü maçlar geliyor. Arzulanan futbolu oynatarak takımı daha önce şampiyon yapmış, doğru teknik direktör olduğunu düşünüyorum. Ancak Ali Koç umarım finansal fair-play kurallarını aşacak bir transfer gazına gelmez. Gelirse kaç yıl Avrupa'dan mahrum oluruz belirsiz olacağı gibi, böyle başlayan bir başkanlık dönemi doğrularını götüren yanlışlardan ibaret olacaktır.
**
Son olarak yılbaşını zorunlu askerlik hizmetimi gerçekleştirerek geçireceğim. Şimdiden hepinize iyi seneler ve bereket, huzur ve sağlık ile dolu bir 2019 yılı diliyorum. Görüşmek üzere...